Pusula
New member
Su Neden Ayakta İçilmez: Bir Bardak Suyun Hikâyesi
Selam dostlar,
Bu akşam sizlerle paylaşmak istediğim şey bir bilgi değil, bir hikâye. Belki bazılarınız duymuştur, “su ayakta içilmez” derler ya… Ben de yıllarca sadece bir batıl inanç sanmıştım. Ta ki bir gün, bir köy yolunda, bir bardağın içindeki su bana insanı, sabrı ve yaşamın ritmini anlatana kadar.
Yolun Başında Bir Durak
Yılın en sıcak günlerinden biriydi. Tıp fakültesinden yeni mezun olmuş iki genç doktor, Elif ve Murat, gönüllü sağlık taraması için Anadolu’nun küçük bir köyüne doğru gidiyordu.
Murat, soğukkanlı, mantıkla hareket eden, her detayı hesaplayan bir adamdı. Her zaman “çözüm odaklı” olmayı öğütlerdi.
Elif ise kalbiyle düşünen, insanı önce duygusuyla çözmeye çalışan bir doktordu. Ona göre tedavi, sadece ilaçla değil, iyi bir sözle de başlardı.
Yol uzun, hava kavurucuydu. Minibüs köy meydanına vardığında, tozlu yollarda çocukların çıplak ayak sesleri yankılanıyordu. Yaşlı bir kadın, elindeki bakır maşrapayla onlara su uzattı. Murat hemen aldı, ayakta içmeye başladı.
Kadın bir anda elini uzatıp durdurdu:
“Oğlum, suyu ayakta içme… suya da saygı gerek.”
Murat şaşırdı. Elif ise gülümsedi, suyu dizlerinin üstüne çöküp içti. Kadın onu hayırla anarak başını salladı.
O an küçük bir farktı ama o fark, günün sonunda koca bir hayat dersi olacaktı.
Su Gibi Olmak
O gün boyunca köyde ev ev gezdiler. Murat hep aceleciydi. “Vakit dar, daha çok kişiye ulaşmamız lazım,” diyordu.
Elif ise yaşlıların elini tutuyor, her birine “Nasılsın?” diye sormadan geçmiyordu.
Akşam olduğunda Murat yorgunluktan bitap düşmüştü. “Elif, sen bu kadar oyalanmasan daha çok hastaya bakardık,” dedi.
Elif su dolu tası eline alıp sessizce cevap verdi:
“Murat, suya bak. Aceleyle dökersen sıçrar, yavaş içersen serinletir. Belki insan ilişkileri de böyledir.”
O gece köy odasında otururlarken, dışarıda rüzgâr hafifçe esiyordu. Elif’in o cümlesi Murat’ın zihninde yankılanıyordu. Belki de ayakta içmemek, suya değil insana saygıdır.
Bir Hikâyenin Ortasında
Ertesi gün sabahın erken saatlerinde, köyün yaşlılarından biri rahatsızlandı. Murat hemen müdahale etti. Nabız düşük, tansiyon dengesizdi.
Elif telaşla su kaynatıp yaşlı adamın dudaklarını ıslattı. Adam gözlerini araladı ve fısıldadı:
“Evladım, suyu yere eğilerek içmek gerek… çünkü suyu veren de, alan da yukarıdadır.”
O cümle Murat’ın içini delip geçti. Belki de yıllardır bilimin peşinde koşarken unuttuğu bir şey vardı: tevazu.
Bir insan ne kadar bilgili olursa olsun, yaşam karşısında eğilmeyi bilmiyorsa, içtiği su bile ona fayda etmezdi.
Bir Bardak Suyun Öğrettiği
O akşam köy halkı onlara küçük bir uğurlama yemeği hazırladı. Sofra başında çocuklar, yaşlılar, herkes bir aradaydı.
Kadınlardan biri Murat’a baktı ve gülümseyerek sordu:
“Evladım, suyu hâlâ ayakta mı içiyorsun?”
Murat utangaç bir tebessümle cevap verdi:
“Artık dizlerimin hakkını biliyorum teyze.”
Elif’in gözleri doldu. Çünkü o sadece bir alışkanlığın değil, bir kalbin dönüşümüne tanık olmuştu.
Bir bardak su, iki insanın dünyaya bakışını değiştirmişti.
Erkeklerin Stratejisi, Kadınların Sezgisi
Murat artık sadece mantıkla değil, sezgiyle de hareket etmeyi öğrenmişti.
Ona göre su, artık bir fiziksel ihtiyaç değil, bir içsel aynaydı.
Elif ise empatisini, sabrını ve o derin sezgilerini sahada her insana taşımaya devam ediyordu.
Bir gün Elif ona şunu söyledi:
“Sen planlarla insanları iyileştirmeye çalıştın Murat, ben duygularla. Ama ikisi birleşmeden gerçek şifa olmaz.”
Murat başını salladı. “Demek ki suyu da ayakta içmemek bu yüzdenmiş. Aceleyle değil, saygıyla yudumlamak gerek.”
Suyun Hatırlattığı
Köyden ayrıldıkları sabah, güneş doğarken Elif, Murat’a son kez baktı.
“Elini uzat,” dedi.
Avucuna küçük bir tas koydu, içinde biraz su vardı.
“Bu suyu iç,” dedi.
Murat dizlerinin üzerine çöktü, iki eliyle tutup suyu içti.
Elif gülümsedi.
“İşte şimdi içtin,” dedi. “Çünkü suya eğilmek, yaşamı kutsamak demektir.”
Murat o an anladı: Ayakta içilen suyun aceleciliği, insanın sabırsızlığıydı.
Oysa diz çökerek içilen su, bir teşekkürdü.
Toprağa, yaşama, hayata.
Forumdaşlar, Siz Nasıl İçersiniz?
Bu hikâyeyi sizlerle paylaşmak istedim çünkü bazen hayatın en küçük davranışlarında bile büyük anlamlar gizli.
Belki “su ayakta içilmez” sözü sadece fiziksel bir tavsiye değil, hayata dair bir nasihat.
Belki de demek istiyor ki:
> “Yavaşla. Eğil. Şükret.”
Dostlar, siz hiç böyle bir alışkanlığın ardında yatan hikâyeyi düşündünüz mü?
Belki bir yaşlı size öğüt verdi, belki bir çocuk suyu elleriyle uzattı.
Anlatın, paylaşın...
Çünkü bazen bir bardak su, bin kelimeden fazlasını anlatır.
“Suya eğilen, hayatın anlamına yaklaşır.”
Selam dostlar,
Bu akşam sizlerle paylaşmak istediğim şey bir bilgi değil, bir hikâye. Belki bazılarınız duymuştur, “su ayakta içilmez” derler ya… Ben de yıllarca sadece bir batıl inanç sanmıştım. Ta ki bir gün, bir köy yolunda, bir bardağın içindeki su bana insanı, sabrı ve yaşamın ritmini anlatana kadar.
Yolun Başında Bir Durak
Yılın en sıcak günlerinden biriydi. Tıp fakültesinden yeni mezun olmuş iki genç doktor, Elif ve Murat, gönüllü sağlık taraması için Anadolu’nun küçük bir köyüne doğru gidiyordu.
Murat, soğukkanlı, mantıkla hareket eden, her detayı hesaplayan bir adamdı. Her zaman “çözüm odaklı” olmayı öğütlerdi.
Elif ise kalbiyle düşünen, insanı önce duygusuyla çözmeye çalışan bir doktordu. Ona göre tedavi, sadece ilaçla değil, iyi bir sözle de başlardı.
Yol uzun, hava kavurucuydu. Minibüs köy meydanına vardığında, tozlu yollarda çocukların çıplak ayak sesleri yankılanıyordu. Yaşlı bir kadın, elindeki bakır maşrapayla onlara su uzattı. Murat hemen aldı, ayakta içmeye başladı.
Kadın bir anda elini uzatıp durdurdu:
“Oğlum, suyu ayakta içme… suya da saygı gerek.”
Murat şaşırdı. Elif ise gülümsedi, suyu dizlerinin üstüne çöküp içti. Kadın onu hayırla anarak başını salladı.
O an küçük bir farktı ama o fark, günün sonunda koca bir hayat dersi olacaktı.
Su Gibi Olmak
O gün boyunca köyde ev ev gezdiler. Murat hep aceleciydi. “Vakit dar, daha çok kişiye ulaşmamız lazım,” diyordu.
Elif ise yaşlıların elini tutuyor, her birine “Nasılsın?” diye sormadan geçmiyordu.
Akşam olduğunda Murat yorgunluktan bitap düşmüştü. “Elif, sen bu kadar oyalanmasan daha çok hastaya bakardık,” dedi.
Elif su dolu tası eline alıp sessizce cevap verdi:
“Murat, suya bak. Aceleyle dökersen sıçrar, yavaş içersen serinletir. Belki insan ilişkileri de böyledir.”
O gece köy odasında otururlarken, dışarıda rüzgâr hafifçe esiyordu. Elif’in o cümlesi Murat’ın zihninde yankılanıyordu. Belki de ayakta içmemek, suya değil insana saygıdır.
Bir Hikâyenin Ortasında
Ertesi gün sabahın erken saatlerinde, köyün yaşlılarından biri rahatsızlandı. Murat hemen müdahale etti. Nabız düşük, tansiyon dengesizdi.
Elif telaşla su kaynatıp yaşlı adamın dudaklarını ıslattı. Adam gözlerini araladı ve fısıldadı:
“Evladım, suyu yere eğilerek içmek gerek… çünkü suyu veren de, alan da yukarıdadır.”
O cümle Murat’ın içini delip geçti. Belki de yıllardır bilimin peşinde koşarken unuttuğu bir şey vardı: tevazu.
Bir insan ne kadar bilgili olursa olsun, yaşam karşısında eğilmeyi bilmiyorsa, içtiği su bile ona fayda etmezdi.
Bir Bardak Suyun Öğrettiği
O akşam köy halkı onlara küçük bir uğurlama yemeği hazırladı. Sofra başında çocuklar, yaşlılar, herkes bir aradaydı.
Kadınlardan biri Murat’a baktı ve gülümseyerek sordu:
“Evladım, suyu hâlâ ayakta mı içiyorsun?”
Murat utangaç bir tebessümle cevap verdi:
“Artık dizlerimin hakkını biliyorum teyze.”
Elif’in gözleri doldu. Çünkü o sadece bir alışkanlığın değil, bir kalbin dönüşümüne tanık olmuştu.
Bir bardak su, iki insanın dünyaya bakışını değiştirmişti.
Erkeklerin Stratejisi, Kadınların Sezgisi
Murat artık sadece mantıkla değil, sezgiyle de hareket etmeyi öğrenmişti.
Ona göre su, artık bir fiziksel ihtiyaç değil, bir içsel aynaydı.
Elif ise empatisini, sabrını ve o derin sezgilerini sahada her insana taşımaya devam ediyordu.
Bir gün Elif ona şunu söyledi:
“Sen planlarla insanları iyileştirmeye çalıştın Murat, ben duygularla. Ama ikisi birleşmeden gerçek şifa olmaz.”
Murat başını salladı. “Demek ki suyu da ayakta içmemek bu yüzdenmiş. Aceleyle değil, saygıyla yudumlamak gerek.”
Suyun Hatırlattığı
Köyden ayrıldıkları sabah, güneş doğarken Elif, Murat’a son kez baktı.
“Elini uzat,” dedi.
Avucuna küçük bir tas koydu, içinde biraz su vardı.
“Bu suyu iç,” dedi.
Murat dizlerinin üzerine çöktü, iki eliyle tutup suyu içti.
Elif gülümsedi.
“İşte şimdi içtin,” dedi. “Çünkü suya eğilmek, yaşamı kutsamak demektir.”
Murat o an anladı: Ayakta içilen suyun aceleciliği, insanın sabırsızlığıydı.
Oysa diz çökerek içilen su, bir teşekkürdü.
Toprağa, yaşama, hayata.
Forumdaşlar, Siz Nasıl İçersiniz?
Bu hikâyeyi sizlerle paylaşmak istedim çünkü bazen hayatın en küçük davranışlarında bile büyük anlamlar gizli.
Belki “su ayakta içilmez” sözü sadece fiziksel bir tavsiye değil, hayata dair bir nasihat.
Belki de demek istiyor ki:
> “Yavaşla. Eğil. Şükret.”
Dostlar, siz hiç böyle bir alışkanlığın ardında yatan hikâyeyi düşündünüz mü?
Belki bir yaşlı size öğüt verdi, belki bir çocuk suyu elleriyle uzattı.
Anlatın, paylaşın...
Çünkü bazen bir bardak su, bin kelimeden fazlasını anlatır.
“Suya eğilen, hayatın anlamına yaklaşır.”